Ne işgal, ne kurtuluş yıldönümü ama, bu günlerde Gaziantep'in kurutuluş öyküleri dillendirilmeye başladı. Bu kervana ben de katılmak istedim. 

1 Ağustos 1920'de Gaziantep ikinci kez kuşatıldı.. Fransızlar, 7 piyade taburu, 2 süvari bölüğü, 3.5 batarya, 75'lik sahra, 65'lik dağ topu ve 155'lik ağır batarya ve 1500 Ermeni gönüllüsüne sahipti. Gazianteplilerin, 400 kişilik Yıldırım taburu ve 600 semt çetesi vardı. 

Gaziantep'e her gün ortalama 15 bin top mermisi atılıyordu. Gaziantep'i üç defa muhasara altına alan Fransızlar kente yiyecek sokmamış, halkı açlığa mahkûm etmişlerdi. İnsanlar hayvan pisliğinin içindeki arpaları seçip yemişlerdi. Savaşta ölen at, eşek ve katır etleri yiyecek diye paylaşılmıştı. Acı zerdali çekirdeği öğütülerek unla karıştırılıp, ekmek yapılıyordu. Aç kalan kedi ve köpekler insanlara saldırıyordu. Bütün yurt Gazianteplinin çilesini türkü türkü yaşıyordu: 

"Kara imiş şu Antep'in yazısı
Meleşmiyor koyun ilen kuzusu
Ana baba bacı kardaş acısı

Nerde benim sarı güllü bağlarım
Antep diye hazin hazin ağlarım

Fransızlar her taraftan geldiler
Top sesinden çocuklar da öldüler
Çok gelinler evde yalnız kaldılar

...." 

Savaş sırasında bir tek Fransız askeri ölmemişti. Sömürgelerinden topladıkları askerleri cepheye sürmüşlerdi. Silah ve mermi bulamayan Gaziantepliler, güherçile, kükürt ve söğüt kömüründen barut yapmışlardı. 

Yiyeceği ve cephanesi biten Antep, 10 ay 9 günlük direniş sonunda 9 Şubat 1921 de Fransızlara teslim olmak zorunda kalmıştı. Kent,  kül ve enkaz yığını haline gelmişti. Şehri savunmak için 6.000 den fazla şehit verilmişti.

Gaziantep Savunması son günlerini yaşarken, bu savunmanın anlam ve önemi nedeniyle, TBMM tarafından 6 Şubat 1921 tarihli toplantısında, bu kahraman şehre Gazilik unvanı verilmişti.

20 Ekim 1921' varılan antlaşma ile, bu günkü Türkiye-Suriye sınırı kabul edildi ve 25 Aralık 1921 günü son Fransız askeri Gaziantep'i terk ederken, Türk Ordusu şehre girdi. Böylece 10 ay 22 gün süren esaret sona ermişti. 

26 Ocak 1933 günü Gaziantep'e yönelmişti. O gün Ramazan Bayramı arifesiydi. Atatürk Bayramı Gaziantep'te geçirmek istiyordu. Haber, Gaziantep'te duyulur-duyulmaz, halk iki bayramı bir arada kutlamanın sevinci, içinde şehirlerini bayrak ve taklarla süslemişlerdi. O gün şehir ana-baba günü, binlerce, on binlerce insan, okullar, esnaf birlikleri karşılamaya çıkmışlardı. Atatürk, karşılayıcıları selamladıktan sonra, otomobiline bindi. Yolda Başkarakol'da arabasından inerek bir süre halk arasında yürüdü. 

Akşam Gaziantepliler, Atatürk'e 200 kişilik bir yemek verdiler. Yemeğin sonunda Gaziantep Milletvekili Kılıç Ali " Ulu Gazisi... Gaziantep'in yüreğinden coşan sesi dinliyor musunuz? Bu ses, tek ses olarak neden senin büyük yüreğine akıyor? Gaziantep seninle yeniden kuruldu, çünkü sana inandı, sana bağlandı. Sana inanan, sana bağlanan kendi varlığına inanır, Hakka inanır, sonsuzluğu bağlanır. Sen her şeyin, Gazisisin. Büyük Türkün bizzat kendisisin, özüsün, kütük adın Gazi Mustafa Kemal'dir. Fakat dövüş adın, tarih adın, asıl adın, Türkiye'dir."

Ertesi gün, 27 Ocak 1933 Cuma, bayramın birinci günü. Atatürk'ün üzerinde lacivert bir elbise, gri kravat, siyah iskarpinler var. Valilikte yapılan bayramlaşma törenine katıldı. Atatürk, Gaziantep nüfus kütüğüne? Bey Mahallesi Hane:4 Cilt:86, Sayfa: 56, Zübeyde'den doğma, Ali Rıza oğlu, 1881 Selanik doğumlu Gazi Mustafa Kemal olarak geçti. Hemşerilik Belgesi, Gaziantep Belediye Başkanı Hamdı Kutlar'ın bir konuşmasıyla Atatürk'e verdi. 

Atatürk, Gaziantep'in Kurtuluş yıldönümleri olan 25 Aralıkta Gazianteplileri kutluyordu. 25 Aralık 1936'da, şu telgrafı göndermişti: "Türküm diyen her şehir, her kasaba ve en küçük Türk Köyü, Gazianteplileri kahramanlık örneği olarak alabilir..."

25 Aralık 1937'de, Gaziantep'in 16. Kurtuluş Yıldönümü dolayısıyla Ankara Halkevi'nde düzenlenen toplantıya katılmış, Gazianteplilere de bir telgraf çekmişti. Bu telgrafta:

"Eğer bir gün, millet-vatan ve cumhuriyetin yüksek çıkarları gerekirse o çevre kahramanlarının geçmişte olduğundan daha yüksek kahramanlıklar göstermeye hazır olduklarına şüphem olmadığı bilinmelidir." diyordu.