Bir zamanlar Bağdat, güzelliği ile dillere destan bir şehirdi. Osmanlı Devleti döneminde Bağdat aynı zamanda bir ilim merkeziydi. Ana gibi yar, Bağdat gibi diyar olmaz denmesinin nedeni bu. Bu deyimin çıkışının asıl nedeninin bu olmadığı söylenir.

Elbette ben söyleyenlerden naklediyorum: 
"Ana gibi yâr, Bağdat gibi diyar olmaz, sözünün aslı 'Ane gibi yar; Bağdat gibi diyar olmaz.' şeklindedir. Çünkü sözün aslındaki Ane kelimesi, Bağdat yakınlarındaki sarp bir uçurumun kuşattığı dik bir geçidin adıdır. Bağdat gibi (güzel) şehir, Ane gibi de (sarp, ama manzaralı) yar (uçurum) olmaz, demeye gelir. Ancak siz Bağdat'ın Osmanlı Türk'ü için önemine bakınız ki oradaki Ane'yi anne yapıvermiş. Tıpkı "Yanlış hesap Bağdat'tan döner." sözüyle Bağdat'ın eskiden beri bir ilim merkezi olduğunun altının çizilmesi gibi..." 
Geliniz görünüz ki, gerçek olan, insanın kendine en yakın hissedebileceği varlık, onu doğuran annesidir. Bize yakın olan insanlar içinde anamız kadar bize candan bağlı yakın dost yoktur. Nasıl ki şehirler içinde de bbir zamanların Bağdat'ının eşi olmadığı gibi.Çıkışı ne olursa olsun, halkımız onu en güzel ve anlamlı yere kondurmuş. 
    "Buyurmadan giden evlât / Sürmeden giden at / Eve girersin yüzü güleç avrat / O evde olur bir bereket../ Buyurursun gitmez evlât/ Sürersin gitmez at / Eve gelirsin yüzü asık avrat / O evden kesilir bir bereket.."
    Avrat sözcüğünün eş; bereket sözcüğünün de bolluk anlamında kullanıldığını söylememe gerek var mı?
    Benzer ölçülü sözlerin, yurdumuzun hemen her yerinde, değişik şekillerde, folklor dağarcığımızda yaşadığını biliyorum. Örneğin Sivas yöresinde şöyle söylenir;
    "Deh demeden giden at/ Buyurmadan gören evlât/ Eve girince gülen avrat/ Gir oyna, çık oyna..
    Deh demeden gitmeyen at/ Buyurmadan görmeyen evlât/ Eve girince gülmeyen avrat/ Gir ağla, çık ağla.."
    Eve girdiğimde dudaklarımdan bir gülümseme yayılıyordu. Bırakınız buyurmadan gören evladı, buyurunca anne baba sözünü yerine getiren evladı da arayanlar az mı?
    Adamın iki oğlu varmış. Bir gün büyük oğlundan su istemiş. Oğlu hiç oralı olmamış. Küçük oğlu, suyun kendisinden isteneceğini anlayınca babasına seslenmiş:
    - Baba, herkes söz anlamaz. Kalk bir sen iç, bir de bana ver!..
    Bu fıkra, bir ata sözünü çağrıştırdı:
    "Babası oğluna bağ bağışlamış, oğlu babasına bir salkım üzüm vermemiş"
    Anımsadığım ölçülü halk sözleri, hepimizin pay çıkarabileceği fıkra ve yukarıdaki atasözü yazımın başlığını ortaya çıkardı.
    Anne, baba sevgisi ...

Mayıs ayında anneler gününü, haziran ayında da babalar gününü kutluyoruz. Bu günlerde annelerimize, babalarımıza sevgimizi anlatan şiirler, güzel yazılar yayınlanıyor, radyo, televizyon programları yapılıyor. Kuşkusuz bu yıl da türlü etkinliklerle kutlanacaklar. Annelerimize babalarımıza armağanlar sunacağız. Biz yine "Anne her zaman annedir. Bir gün olur mu? Her an annelerimiz başımızın tacıdır" diyeceğiz

Ama, Anneler günü, Babalar Günü ilân edilmeden önce de Türk gelenek göreneklerinde ayrım yapılmadan anne ve baba sevgisi, Tanrı sevgisinin ardından, sevgilerin en kutsalı sayılırdı. Bugün de bu böyle. Peki yukarıdaki fıkra ve atasözü ne oluyor, diye sorabilirsiniz. Bunlar çok az da olsa gelenekten kopmuş çocukları, yola getirmek için bir yergiden, taşlamadan başka bir şey değil.
Bazı araştırmacılar, "Anneler Günü"nün kökenini çok eskilere, Sümerlere kadar dayandırıyorlar.  Matriyarkal (anaerkil) düzenin var olduğu, ilkçağlardan bu yana İştar, Kybele, Rhea  gibi  adlarla analık, doğurganlık niteliğiyle ön plana çıkmış. Doğanın uyandığı bahar mevsimi ile özdeşleşmiş. Patriyarkal düzenin yerleşmeye başlaması zaman zaman kutlamaların içeriği ve şekli değişmiş. Kimi zaman gizli yapılır olmuş. 
Günümüzden birkaç yüzyıl önce 1600'lü yıllarda İngilizler arasında "mothering sunday" adı ile, lent döneminin dördüncü pazar günü kutlamalar yapılmış. 

Hristiyanlığın yaygınlaşmasından sonra, bu kutlama, onlara hayat veren ve kötülüklerden koruyan ruhani bir güç sayılan "Anneler Kilisesi" ni onurlandırmak amacıyla değişmiş. Anneler günüyle ilgili ilk resmi kutlama önerisi, Amerika'da 1872 yılında Julia Ward Howe tarafından barışa adanan bir gün olarak tasarlanmış. Boston'da bir yürüyüşle kutlanmış.1907 yılında Philadelphia'da Ana Jarvis, annesinin ölüm yıldönümü olan Mayıs ayının ikinci pazarının Anneler Günü olarak kutlanması için bir kampanya başlatmış. Bir yıl sonra Philadelphia'da kutlanan Anneler Günü, Ana Jarvis'in izleyenleri tarafından bakanlara, işadamlarına ve politikacılara ulaştırılarak uluslararası olarak kutlanmaya başlanmış. 
Evet, düzenin çarklarına kendimizi kaptırıp, anneler ve babalar gününü kutlayacağız. . Bu günlerde annelerimize, babalarımıza sevgimizi anlatan şiirler, güzel yazılar yayınlanacak.  Radyo, televizyon programları yapılacak. Türlü etkinlikler düzenlenecek. Onlara armağanlar sunacağız.