Kadın cinayetleri ve kadına şiddet her geçen gün artıyor...

Aslında kadına şiddetin artmasına çok da şaşırmamak lâzım...

Düşünün ki, hoca olduğu söylenen biri çıkıyor ve kadına şiddeti övüyor...

Nurettin Yıldız isimli kişi, "Allah vur dediyse vardır bir hikmet. Kadınlar, kocalarından dayak yedikleri için şükretmelidirler" diyor...

Maalesef toplumumuzun büyük kesimi, bu tür kişilere itibar ediyor...

Halbuki, dinimiz İslâm, kadına değer verme, kadına saygı gösterme konusunda çok ilerdedir... Hz. Peygamberimiz (SAV), "Cennet, anaların ayakları altındadır" diye buyurmuş...

Hadiste, adı geçen analar, bizim analarımız, bizim kadınlarımızdır...

Yine Hz. Peygamberimiz (SAV), veda hutbesinde, şöyle buyuruyor; "Ey insanlar! Kadınların haklarını gözetmenizi ve bu hususta Allah'tan korkmanızı tavsiye ederim. Siz kadınları, Allah'ın emaneti olarak aldınız ve onların namusunu kendinize

Allah'ın emriyle helal kıldınız. Sizin kadınlar üzerinde hakkınız, kadınların da sizin üzerinizde hakkı vardır."

İslâm dininde, kadına bu kadar önem verilirken, kadına şiddetin övülmesi, kadının dövülebileceğinin ballandıra ballandıra anlatılması hangi akla hizmettir...

8 Mart Dünya Kadınlar Gününde, kameralar önünde, kadınlara her türlü methiyeleri düzüyoruz...

9 Mart'ta ise kadına şiddete kaldığımız yerden devam ediyoruz...

Sadece hocaların akla ziyan fetvaları ile değil, toplumun bazı kesimlerinde kadına şiddeti özendiren sözler, kural gibi kabul ettirilmeye çalışılıyor...

Türk tarihinde, kadının önemli bir yeri vardır... Kadın sultanlar baş tacıdır... Hanlar meclisinde, eşlerin, anaların söz hakkı vardı...

Cahiliye döneminden kalan Arap kültürü, bizi kadına düşman etti...

Kadın anadır, bir insanın en değerli varlığı anasıdır...

Her kadının bir erkeği olmayabilir... Ama her erkeğin, vazgeçemeyeceği en az bir kadını vardır...

Hiç kimse anasından vazgeçemez...

Bütün kadınlar anadır... Anaya el kaldırmak olur mu?

Unutmayın, kadına şiddet aynı zamanda anaya şiddettir...

****

Gençliğimi eşime borçluyum

Köyün birinde 90 yaşında, fakat çok dinç ve genç görünümlü bir adam yaşarmış. Çevresinde bulunan herkes ona çok özenir; "Bu gençliğin sırrı nedir?" diye merak eder ve sorardı. 

İhtiyar delikanlı, bu sorulara hep güler geçerdi...

Sürekli aynı sorularla karşılaşınca, işin sırrını anlatmaya karar verir. Bu sırrımı herkesin anlayacağı şekilde nasıl anlatırım diye düşünür ve bir plan yapar...

Tüm meraklıları ve kendisini sevenleri evinde yemeğe davet eder. 

"Bu davette size genç kalmamın sırrını açıklayacağım" der.

Herkes merakla davete gelir. Yemekler yenilir, içilir, sohbet edilir. Vakit iyice gecikir. Ama ihtiyar delikanlı, gençlik sırrı ile ilgili tek kelam etmez. 

Herkes konu ne zaman açılacak diye merek ederken ihtiyar delikanlı, huri gibi sevimli hanımına seslenir: 

- Hatun, kilerden bir karpuz getirir misin bize, sana zahmet!

Hanım hemen doğrulur, kilere giderek kaş ile göz arasında bir karpuz getirir.

İhtiyar delikanlı, eliyle karpuza bir kaç kez vurur. Sonra da hanımına seslenir:

- Hanım, bu olmamış. güzel çıkmayacak. Başka bir karpuz getirir misin bir zahmet.

Hanımı, onu götürür, bir karpuz daha getirir. 

Adam onu da bir yoklar ve yine beğenmez: 

- Hanım sana yine zahmet olacak ama bu da olmamış. Başka bir tane getirir misin?

Bu durum böylece üç dört kez devam eder.

İhtiyar delikanlı, nihayet gelen bir karpuzu beğenir... Karpuz kesilir ve misafirlere ikram edilir...

Herkes karpuzu afiyetle yerken, ihtiyar delikanlı söze başlar:

- Arkadaşlar, işte benim gençliğin sırrı burada, anladınız mı?

Herkes birbirinin yüzüne bakar, çünkü hiç kimse bir şey anlamaz.

Kendisine yönelen meraklı bakışlara gülümseyerek karşılık veren ihtiyar delikanlı, sözlerine şöyle devam eder:

- Efendiler, o gördüğünüz karpuz kilerde bir taneydi. Ben hanıma, git de başka getir dedikçe o kilere gidip geliyor, ama aynı karpuzu getiriyordu. Bir kere bile aman be adam, deli misin nesin şu tek karpuzu defalarca ne taşıttırıyorsun bana, demedi. Beni sizin önünüzde mahcup duruma düşürmedi. İşte ben bütün gençliğimi bu hanımıma borçluyum. Biz birbirimizi hiç başkalarının önünde zor duruma düşürmeyiz. Aile içindeki hiçbir şeyi dışarıya yansıtmayız. Hep birbirimize destek olur, dert ortağı olur, yardım ederiz. Birbirimizle ilgili olan problemleri yine birbirimize anlatırız. İyi kötü, her olayı da birlikte paylaşırız. 

***

TEBESSÜM

Postacı

Falcı kadın, Fadime'nin avucuna bir süre baktıktan sonra konuşmaya başlar. 

- Bak kızım, sevgilini çok seviyorsun. Onu kaybetmek istemiyorsan kendisini adım adım takip etmelisin! 

Fadime, ne yapacağını şaşırmış bir halde mırıldanır:

- Çok fena, ne yapacağım ben şimdi? Çünkü nişanlım postacı...

****

GÜNÜN SÖZÜ

Kadın; bilmeyene 'nefs', bilene 'nefes'tir. 

Şems-i Tebrizi