Anadolu'daki Abdallık geleneğinin son temsilcilerinden olan 'Bozkırın Tezenesi' Neşet Ertaş 25 Eylül 2012'de aramızdan ayrıldı. 
Gücü sesi ve sazıydı. Medyatik olmayı istemedi... Nefesi ciğerinden değil, yüreğinden gelen ender sanatçılardandı. Önce sondan başa doğru hayatının film şeridini sarmak istiyorum.
"Babamın ayakucuna gömülmek isterdim," demişti.
"Babamın ayakucuna bir taş diksinler, ismimi yazsınlar. Ayrıca mezar yapmasınlar bana. Koyacaklarsa oraya bir çukur kazsınlar, üstünü toprakla kapatsınlar. Sadece babamın ayakucundaki bir taşa benim adımı yazsınlar yeter. Başka da bir şey istemiyorum."
Ölümünden bir süre önce şunları yazmıştı: 

VEDA

Tükendi ömrümün çoğu gidiyor
Cahil ömrüm geldi geçti yel gibi
Sevdiğim uzaktan seyir ediyor
Beni görüp bakınıyor el gibi

 Geçti günler, yıllar, ömürse doldu
Giden gitti bilmem geri ne kaldı
Ömrümün baharı sarardı soldu
Yandı kaldı garip bağrım çöl gibi

 Veren, geri almak için gözlüyo
Her an her saniye beni izliyo
Garip bağrım için için sızlıyo
Sazımda inleyen sırma tel gibi

 Uzun yoldan gelmiş gibi yorgunum
Ne kimseye küskün ne de dargınım
Bir ahu gözlüye candan vurgunum
Garip gönlüm kapısında kul gibi

Neşet Ertaş'ın gönül dünyasında "Dost" kelimesinin  ayrıcalıklı yeri vardı. Dostla sohbet etmek zamanların en güzeliydi: "Engel girmesin araya / Dost merhem olsun yaraya / Dost için geldik dünyaya / Dost ile sohbet edelim" diyordu bir türküsünde. 
Neşet Ertaş'ın yoksulluk, gurbet ve ayrılıklarla dolu hayat hikâyesi 1938'de bir başka belgeye göre de 1943 yılında Kırtıllar Köyünde başladı.  Anası Keskin'in Hacelobası köyünden Döne, babası Yağmurlu Büyükoba'dan Muharrem Ertaş... Baba Ertaş, Anadolu Abdal Müziği geleneğini içinde gelmiş geçmiş en büyük bozlak ustasıydı.
Bozlak, Neşet Ertaş'a göre feryadın figanın anlatımıydı. Doğumunu şöyle anlatıyor: 
"Babam Kırşehir'den çıkmış, Keskin"e gelmiş, anamınan evlenmiş. Çiçekdağı'nın 20 hanelik Gırtıllar yeni adıyla Abdallar köyünü gelip yerleşmiş. Ben o Abdallar yani Gırtıllar köyünde dünyaya gelmişi. 7 kardeşi olan Neşet Ertaş 5-6 yaşlarında bağlama ve keman çalmaya başladı. Babası Muharrem Ertaş'a gittikleri düğünlerde kemanla eşlik ediyordu. 
Geçimlerini düğünlerde aldıkları bahşişlerde sağlayan Ertaş'lar sekiz yıl Kırşehir, Nevşehir, Niğde, Kırıkkale, Keskin, Yerköy, Kayseri, Yozgat ve köylerini gezerek bu işi sürdürdüler. 
Neşet Ertaş bu işlerle uğraşmaktan okula gidemedim.".
Yalan Dünya'nın derdini, zorluklarını çocuk yaşta omuzlamaya başlamıştı: 
"Hep sen mi ağladın hep sen mi yandın
Bende gülmedim yalan dünyada
Sen beni gönlünce mutlumu sandın
Ömrümü boş yere çalan dünyada..."
Neşet Ertaş hayatını uzun mu uzun bir destanda bütün ayrıntılarıyla anlatmıştı. Destanı şöyle başlıyordu: "Hayatını anlattığı destanında şöyle diyordu: "Bin dokuzyüz otuz sekiz cihana / Kırtıllar köyünde geldin dediler / Babama Muharrem, anama Döne / Dediysen Ata'yı bildin dediler...."
Destanın son bölümlerinde Kırşehir'de yedi yıl kaldığını daha sonra Ankara'ya gittiğini burada Sünnetçi Veysel'in yanına sığındığını ve böylece kavim kardaştan ayrı gül dikenli gurbetlik hayatının başladığını anlıyoruz.
Gazinolar, pavyonlar, eğlence yerleri, düğünler, konserler, turneler; Anadolu turneleri, Sarısözen'in tabiri ile "Kırşehirli mahalli sanatçısı" Neşet Ertaş, 1960'ların sonlarına doğru artık yurdun dört bir tarafında zevkle dinlenen ve herkesin sevdiği bir sanatçı olmuştu.
Neşet Ertaş'ın ilk plağını yapmasında Kadri Şençalar'ın katkısı olmuştu. Şençalar onunla ilgilenmiş, plak okutmuş Beyoğlu saza götürerek ona program almış ve onun sayesinde sahne hayatı başlamıştı. 
Yarınki yazımda Neşet Ertaş'ın Garip mahlasını almasını anlatacağım.