Annemin balkonundaydı sardunyalar. Açelyanın hemen yanında. Annem olurdu o balkonda. Ben evden çıkarken mutlaka orada olurdu el sallamak, ardımdan bakmak için. Bilirdim orada olacağını. Yer bulamayıp öteki sokaklardan birine park etmişsem arabamı mutlaka döner ve annemin sokağından geçerdim. Ben onun orada olacağını bilirdim, o benim oradan geçmemi umardı. Ve beklerdi. Tüm diğer anneler gibi. Beni görünce gülümser, sevinç içinde el sallardı annem. Sanki sardunyaları da gülerdi. İçimde o gülümsemeden aldığım sevinçle ayrılırdım oradan.

Kaç gündür oraya, annemin pencerelerine bakıyorum, pencere önünde hissettikleri mutsuzluğu çözmeye çalışan çiçeklere. Derin uçurumlar açılıyor birden bire içimde. Bir yanım hep düşüyor o derin boşluğa. Tutunacak bir renk arıyorum, bir ses, bir görüntü. Hava almak için çıktığımda dışarı kendimi hep o balkonu seyrederken buluyorum. İçimde hiç ses çıkarmadan çoğalan bir yangınla bakıyorum. Belki de bazı acılar gürültüyle yaşanmalı. Bağıra çağıra yaşanmalı. Öylesini bilmiyorum. Bilsem ve yaşasam belki kurtulurum, belki küçülür içimde yürüyen yangın.

En çok çocuk gülümsemesi alan balkondu annemin sokağa baktığı balkon. Annesinin ya da babasının elinden tutmuş giden çocuklar geriye doğru bakar, gülümser ve el sallardı onlara gülümseyen yaşlı teyzelerine. Annelerinin ya da babalarının haberi olmazdı çoğu zaman. Hep söylerdi çocukları ve çiçekleri çok sevdiğini. Yürek dolusu bir sevdaydı. Bilirdik.

İlk masallarımı annemden dinledim ben. Üzerine yorgan örtülmüş tandırın içine ayaklarımızı sallamış otururken masallar anlatırdı. Dışarıda adam boyu kar, yoğunlaşan bir sessizliğin içinde. İlk Anadolu masallarını annem dinledim. Aklımda o günlerle ilgili kalan tek duygu bitmesini istemediğim duygusudur. Bir de anneniz masal anlatırken neresinde uyuduğunuzu asla anımsamazsınız. Ve ertesi akşam yalvarırsınız yeniden anlatsın diye gaz lambasından hallice elektrik ampulünün ışığında.

Biliyorum durmadan anımsamaya devam edeceğim. En umulmadık yerde içimden yüzüme bir gülümseme yayılacak.

Ve; "Ağlarım aklıma geldikçe gülüştüklerimiz" dizesine sığınarak bileceğiz ki canımızı en çok en mutlu anılarımız yakacak.

40 yaşında kalbine bir güvercin gibi yuva yapmış bir acıyla 41 yıl daha yaşadı annem. Güvercinlerin yuvası bozulabilir mi? Bozulmadı. Ne engel olabilirsiniz ne de yönünü değiştirebilirsiniz bazı acıların. Dokunmayın da zaten. Deyin ki; ‘’bin derdim var bir dermana değişmem’’

Değişmem ben bu derdimi. Seni sevmenin mutluluğunu yaşadım; değişmem. Senin çocuğun olmanın onurunu tüm benliğimde duydum; değişmem. Senin şevkatinle, senin sevginle, senin elinin bereketi, elinin sıcaklığıyla büyüdüm; değişmem.

Senin taşlarını sırtında taşıdığın evde doğdum. Babamla saatlerce yarım ama yarın biraz daha yükselecek duvarlarını seyrettiğiniz evde. Bitirip içine girdiğiniz de yaşadığınız sevince bin yıl sonra ortak oldum ve anladım. Yani beni ben yapan ne varsa hepsini acınızdan, hasretinizden, korkunuzdan, sevincinizden aldım. Acınıza da kederinize de hep razıydım, hep razıyım.

Tek bir vasiyetin vardı bana dedin ki bir gün; ‘’beni oğlumun üstüne örtün.’’ 9 Haziran 2018 tarihinde seni 41 yıl önce ölen ağabeyimin üzerine örttüm. Benden tek isteğini yerine getiremem diye çok korkmuştum şükürler olsun ki benden tek isteğin yerine geldi.

Şimdi senin sokağından, senin pencerene bakıyorum. Pencerenin önündeki sardunyalara. Mutlaka vardır sardunyaların da kalbi diyorum içimden. Çiçeklerin özlüyor seni. Biz özlemek için içimizdeki yangına alışmayı bekliyoruz.

Ve ağlıyoruz aklımıza geldikçe gülüştüklerimiz.