İktidarı, muhalifi, yapmayı vadettiği hizmetlerin asgari müştereği adalet kurumunun düzeltileceği konusunda. Herkesin ağzında sakız... Oysa, dinimizin, temeli adalet üzerine... Geleneklerimizin, göreneklerimizin, örfümüzün, kıssalarımızın tümünün ana fikri adalete çıkar.  Bugün Karakuşi fıkralarını nakletmek istedim. Korkmadım desem yalan olur. Herkes sakız çiğner ama, Çingene kızı tadını çıkarır. "Aman ha!" dedim kendi kendime. Sen bir garip Çingensin, gümüş zurna nene gerek.

BİR adam Karakuşî'ye çıkıp birinden şikâyetçi olmuş:

"Bu adam, hem beni hem karımı dövdü, karım dokuz aylık hamileydi, çocuğunu düşürdü..."

Karakuşî, döven adama dönmüş:

"Al bu kadını, git, yedir, içir, yat; hamile kalınca dokuz ay sonra kocasına teslim edersin!" Koca, davasından vazgeçmiş, karısını alıp gitmiş...

* * *

BİR adam Karakuşî'ye gitmiş, ona borçlu olan adamı şikâyet etmiş, Karakuşî borçluyu çağırmış:

"Evet buna borcum olduğu doğru, ben fakir bir adamım, borcumu ödemek için para biriktiririm, ama bu ortadan kaybolur, ben de borcumu ödeyemem, parayı yerim. Birkaç gün sonra da çıkagelir, borcunu öde diye yakama yapışır..."

Karakuşî hükmünü vermiş:

"Alacaklıyı hapsedin, borçlu onun nerede olduğunu bilsin ki parayı biriktirince gidip versin!"

***

BİR adamı öldüren katili yakalayıp getirmişler, Karakuşî "Asın!" demiş, uyarmışlar:

"Efendim, bu adam çok iyi bir nalbanttır, onu asarsak, sizin atları nallayacak kimse kalmaz!"

Karakuş'un aklı yatmış:

"Kale kapısının yanındaki kafesçiyle bir alışverişimiz var mı?"

"Hayır efendim!"

"O halde nalbant kalsın, kafesçiyi asın!"

***

Bugünlük bu kadar yetişir. Kıssadan hisse çıkarmaya gerek yok. Dilerim ki, Molla Kasım gibi bir Karakuşî de çıkıp bana hüküm vermeye.

19. Yüzyılın ünlü halk şairlerinden Seyranı: "Mahkeme meclisi icat olduğu / Çeşme-i rüşvetin akmaklığından / Kaza bela ile alem dolduğu / Kazların kadıya uçmaklığından" diyor. İngiltere'de yargıçların maaşı yoktur. Onun yerine ihtiyaçları oldukça kullandıkları kredisi sınırsız çek defterleri vardır. İngiliz devleti hâkimlerine o kadar güvenir.

Bir gün hâkimin biri bir bankaya gidip 1.000.000 poundluk bir çek bozdurmak istediğini söylemiş. Tabii ortalık birbirine girmiş. Banka yöneticileri en üst makamdan onay almadan bu kadar parayı veremeyeceklerini söyleyip hemen İçişleri Bakanlığı'na, Adalet Bakanlığı'na ve Başbakanlığa telefon etmişler. Ancak aradıkları her yerden gelen cevap aynıymış:

" Ödeyin!"

Gel gelelim bankada o kadar nakit yokmuş. Hâkimden Ertesi gün gelmesi rica edilmiş. Ertesi gün para bir bavul içinde hazırmış. Aradan birkaç gün geçmiş. Hâkim çıkagelmiş.

Parayı bankaya geri vermek istiyormuş. Banka yönetimi şaşırıp kalmış. Hemen Adalet Bakanlığı'nı aramışlar. Derhal Bakanlık müfettişleri devreye girmiş ve hâkime hareketinin sebebini sormuşlar. Hâkim:

"Kraliçenin Hükümeti bize gerçekten bu kadar güveniyor mu? Onu sınadım," cevabını vermiş.

Raporlar Bakanlığa iletilmiş ve aynı gün hâkim azledilmiş. Adalet Bakanlığı hâkime gön-derdiği yazıda gerekçeyi şöyle açıklamış:

"Kraliçe hükümetinin saygın bir hâkimi, Devletine güvenmiyor ve onu sınıyorsa, devlet ona asla güvenmez."

Güven çok ince bir çizgi. İki taraflı olması onu kalınlaştırarak kırılmasını engeller.

Ama güven soğan zarından ince olunca, herkes karnından konuşuyor. Kimse kimsenin karnında ne var bilmez ki:

Üç rahibe bir araya gelmiş pederi çekiştiriyorlarmış. Birinci rahibe:

" Geçen gün pederin odasına temizlik için girdim, dolabını temizlerken bir de ne göreyim, bir sürü porno dergi. Hepsini sobaya atıp yaktım," demiş.  İkinci rahibe :

"Ben de geçen gün girdiğimde çekmecesinde çok sayıda prezervatif vardı, hepsinin ucunu iğneyle deldim!" demiş. Üçüncü rahibe bayılmış...