Düşününüz, gurbete, eşinizden, çocuklarınızdan, ananızdan, babanızdan, köyünüzden çok uzaklarda bir bayram yaşamaktasınız. Çekiç Ali'nin sesi, yüreğinize işlemekte ve gözlerinizden pıtır pıtır yaşlar düşmekte:     

"Doğar yaz ayları çiçekler açar
Eller yaylasına da yavrular göçer
Acep bizim kuzuları kimler seçer
Ağlama anacığım ağlama buyumuş kader
Takdir böyle imiş sabreyle peder oy

Yarın bayram gelir alem dirilir
Ana baba da yavrusuna sarılır
Yetim olanların da oy oy boynu burulur
............."

Gurbette göz yaşını yüreğinin kanına eşleyen nesil bilir Çekiç Ali'yi, Ali Ercan'ı, Muharram Ertaş'ı, Neşet Ertaş'ı, ve de daha nicelerini. 

Genç yaşta hayata veda eden bir türkü emekçisinden söz edeceğiz: İç Anadolu'nun, özellikle Kırşehir bozlaklarının usta sanatçısı Çekiç Ali...  

Bozlak, "bozlamak" ses vermek, bağırmak anlamına gelmekte. Feryat etmek, haykırmak, deve bağırması gibi bozulamaktan gelen bir sözcük. Anlattığı toplumsal olaya uygun oyarak yiğitleme, güzelleme, Ağıtlama, yanık ve kerem bozlağı gibi pek çok türünü sayabiliriz. 

Bozlak ustası Çekiç Ali, 1932 yılında Kaman ilçesinin Meşe köyünde doğdu. Asıl adı Ali Ersan'dı. Küçük yaşta annesinin derede çamaşır yıkadığı tokacı saz yaparak çalmaya başlamıştı. 

Çevikliği, ataklığı ve mızrap vurmaktaki hızı yüzünden köylüleri ona  "Çekiç" lakabını takılmışlardı. Kısa sürede ünü Kırşehir dışına taştı. "Kırşehir'li Çekiç Ali" olarak tanındı. Çekiç lakabı bir gün soyadı oldu. 

Çekiç Ali'ye "En büyük abdal" sıfatını taşıyan Muharrem Ertaş manevi öğrencisi diyebiliriz. Eşi Fatma Hanım, Muharrem Ertaş'ın yeğeniydi.  O, Hacı Taşan'dan dört yaş küçük, Neşet Ertaş'tan da dört yaş büyüktü. 

Yusuf ve Bulduk ustalardan Muharrem Ertaş'a geçen geleneği, Hacı Taşan ve Çekiç Ali devam ettirmişti, O Muharrem Ertaş etkisini kendi iç dünyasında yoğurdu.. Onu taklit etmeden, ama ondan aldığı esinle yeni bir anlatıma ulaştı. Başarılı ve birçok yönden orijinal bir sentez ortaya koydu. 

Çekiç Ali hayatını düğünlerde çalıp çığırarak kazandığı için, okuduğu türkülerin bazıları oyun türküleri ve oyun havalarından oluşuyordu. Çekiç Ali'nin söylediği bir kaç oyun türküsünü adlarını hatırlatayım: 

Çorabın enine bak, İrafa koydum narı , Biter kırşehir'in gülleri, Çubuk uzun bağlama, Çubuğuna lüleyim, Topak taşın kenarı.... 

Söylediği ağıtlar ise, yörede yaşanan acılı olaylar üzerine söylenmiş anonim söz ve ezgilerdi: Babinda pare pare dumanlı dağlar, Sarı yazma yakışmaz mı  güzele ve onlarcası. 1835-1910 yılları arasında yaşamış bulunan Âşık Said ve onun oğlu Âşık Seyfullah'ın söylenmiş olduğu ağıt ve bozlaklar başta geliyordu. 

Çekiç Ali'nin içten gelen duygulu ve yanık bir sesi vardı. Yöre müzisyenlerinin hepsinde görülen orijinal gırtlak nağmeleri, titretme ve triller, sözcüklerin söyleniş ve vurgularındaki özellik Çekiç Ali'de en açık bir şekilde görülmekteydi. 

Çekiç Ali, okul görmemişti. Doğuştan yeteneğini geliştirerek kendi kendini yetiştirmiş "alaylı sanatçılar" kuşağındandı. 

Bu geleneğin diğer ustaları gibi o da içinde doğup büyüdüğü toplumu ve bu toplumun neşesini, hüznünü, ağıtını, oyununu, eğlencesini dile getirmişti. Bunu sanat yapmak için değil, çalıp okumayı doğal bir yaşam biçimi olarak benimsediği için yapmıştı. 

Çekiç Ali, yöre halk oyunları ve müzikleriyle de ilgilenmişti. 1969 yılında İstanbul'da düzenlenen 9.Halk Oyunları Festivali'ne katılan Kırşehir ekibinin başında elinde sazı ile Çekiç Ali vardı. 

Birinciliği Kırşehir ekibi kazanmıştı. Bu başarıda, Kırşehir oyunlarının güzelliği yanında, bu halay ve oyunları ustaca çalan ve türkülerini başarıyla söyleyen Çekiç Ali'nin katkısı büyüktü.

Çekiç Ali'nin hem sesinde, hem sazında kendine özgü rengi vardı. Muharrem Ertaş, Hacı Taşan'ın, Neşet Ertaş'ın da okuduğu bazı türküleri kendine özgü bir tavırla yorumlayarak farkını ortaya koyardı. 

Çekiç Ali küçük yaşlarda yöre düğünlerine "çalgıcı" olarak giderek kendini yetiştirdi. Neşet Ertaş, babası olmadan tek başına düğün çalmaya ilk kez Çekiç Ali'nin yanında gittiğini söylemişti.  

Düğünlerde "çalgıcılık" yapmanın; çalıp çığırmak dışında ellerinden fazla bir iş gelmeyen bu insanlar için geçim kaynağıydı. 

Aralarında Muharrem Ertaş, Hacı Taşan, Çekiç Ali, Neşet Ertaş gibi sanatçıların olduğu abdallara,  Orta Asya kökenli ozanlık / bahşılık geleneğinin,  Anadolu topraklarındaki yeni tarz temsilcilileridir, diyebiliriz. 

"Tokaç" ı saz yaparak kendince türküler çalıp söylemeye başladığı günlerden itibaren başladığı sanat yolu, yorucu ve sıkıntılarla doluydu. Onun hassas ve ince kalbi, bunlara dayanamadı.  

Ankara Yüksek İhtisas Hastanesi'nde kalp ameliyatı olmuştu. Kısa bir süre sonra beyin kanaması sonunda felç oldu. 13 Eylül 1973'de, henüz kırk bir yaşındayken aramızdan ayrıldı. Geride kısıtlı olanaklara karşın doldurduğu onlarca plağı, bugün de dillerden düşmeyen bozlakları kaldı. Ruhu şad olsun.