Hani gelenektir her yeni yılda umut dolu bir ilk hafta geçirilir. Bu sene ona da fırsat vermediler. Daha üçüncü günde her şey allak bullak oldu. Televizyonlar, sosyal medya; ‘’SAVAŞ! SAVAŞ!’’ diye bağırmaya çoktan başladı. Pek haksız da sayılmazlar aslında ama belki de farkında olmadıkları 3. Dünya Savaşının yıllar öncesinde çoktan başlamış olduğu.

İnsanlığın başlangıcından bu güne kadar tek bir savaş olmuştur o da insanlığın emperyalizme ve aç gözlülüğe karşı vermiş olduğu savaştır. Bahaneleri boş verin; bütün savaşların temelinde daha çok para, daha çok güç, daha çok servet elde etmek amacı yatar. Bahaneler insanları ya da ülke halklarını savaşa ikna etmek için kullanılır. Ben de sizlere John Maynard Keynes adlı bir ekonomistten söz etmek istiyorum.

1944 yılında Bretton Woods konferansı gerçekleşmiş, John Maynard Keynes’in itirazlarına rağmen yeni bir altın sistemi kurulmuş ve dünya egemenliği İngiltere’den Amerika’ya geçmiştir. John Maynard Keynes bu sistemin Amerika’yı dünyanın tek sahibi yapacağı konusunda uyarmış ama sonucu değiştirememiştir. Sistemin özü şudur: bir ons (1 ons=31.10 gr) altın getiren 35 dolar alır ve bu doları uluslararası ticarette istediği gibi kullanır; istediği zamanda da 35 doları getirerek bir ons altınını geri alır şeklindedir. Kısaca altınını Amerika’ya teslim eden ülkeler altınları karşılığında değersiz kağıt paralar almışlar ve Amerika enflasyonu dünyaya ihraç etmiştir.

Her savaş aslında ‘’paylaşım’’ savaşıdır yani pastadan pay almak içindir. Birinci ve İkinci Dünya  Savaşları da böyledir. İlginçtir ki birinci dünya savaşı sonunda Almanya’dan savaş tazminatı istenmesine John Maynard Keynes karşı çıkar ve şöyle der; ‘’Almanya’ya savaş tazminatı koyarsak Almanya bu tazminatı ödemek için uygulayacağı sıkı para politikasıyla gelişmesini hızlandıracak, sanayisini, teknolojisini yenileyecek ve karşımıza yirmi yıl içinde daha büyük bir bela olarak çıkacaktır. Bunu durdurmak ve gelişmesini engellemek, yavaşlatmak için Almanya’ya biz para verelim ’’

John Maynard Keynes ile döneminde alay edilmiş fakat her iki öngörüsü de doğru çıkmıştır. İkinci dünya savaşından sonra yaşanan gelişmeler galipler arasında paylaşılmış dünyada ve kurulan sistemde çatlaklara neden olmuş; yeni aktörler ortaya çıkarmış ve savaşı kapımıza kadar getirmiştir. Maalesef paylaşımların hepsi savaşlar sonunda gerçekleşmiş ve yine öyle olacaktır. Şunu hiç unutmayın sömürgecilik asla bitmemiş yalnızca şekil değiştirmiştir.

Savaş için önce halkların ikna edilmesi gerekir; savaşarak acı çekecek, yıkımlarla acı çekecek insanlar ikna edilince başlar savaş. Nedense kandırılan insan acı çekmeye mahkumdur. Mustafa Kemal Atatürk; ‘’savaş vatan için yapılmıyorsa cinayettir’’ demişti. Kurtuluş savaşından sonra uyguladığı politika da ‘’yurtta barış dünyada barış’’ politikasıdır. Kendini Kemalist olarak tanımlayan biri olarak şundan eminim ki Mustafa Kemal Atatürk tam olarak hâlâ anlaşılamamış; savaşçı yanının ötesinde büyük de bir filozoftur ve aydınlanma devri sona ermiştir diyen Avrupalı felsefecilere rağmen aydınlanma devriminin son felsefecisi, filozofu ve teorisyenidir.

Biliyorum ki Mustafa Kemal Atatürk’ü bütün dünya ve en çok da bizler  büyük acılar çektikten sonra yeniden keşfedeceğiz. Bundan kesinlikle emin olabilirsiniz.

Hepimiz oturmuş savaş başlasın diye bekliyoruz. Sanki gecikmiş gibi. Hiç birimizin ruh hali iyi değil. Mutsuz, huzursuz umutsuz bir hayatı yanımızda sürüklüyormuşçasına yorgunuz. Gücümüzün yeteceğinden ağır bir yük asılıyor arkamızdan; dönüp bakmaya bile korkuyoruz.

Beş bin yıllık insanlık tarihi cinayetler ve savaşlar tarihidir.  Ve en çok acıyı çeken hep halkın kendisidir.